11 Kasım 2011 Cuma

insan öz


İnsan; özü itibari ile iyi, güzel, hoş, faydalı ve doğruyu görmek ister.
Bu, kendi doğruları olabildiği gibi sevdiceği, patronu, ebeveyni veya referans aldığı bir düşüncenin doğruları da olabilir. Büyüklerimiz ‘kalp gözü ile görenlerden-erenlerden’ bahsederken bu ifadelerini şu güzel söz ile tekid ederler:
“Mümin feraset sahibidir. O, Allah’ın nuru ile bakar.”

Müminlik; görmediği halde görüyormuş gibi inanmaya verilen paye. “Görmediğinde Allah’ın nuru ile bakan kimse, gördüğünde nasıl olur?” şeklinde bir soru tevcih edildiğinde, gördüklerinden emin olduğu kabul edildiğinden, ağzından çıkan söz asla boş değildir.
Sözüne itibar edilir. Mümin, muteber sözler sarf eden kişidir.Efendimiz Aleyhisselatuvesselam: “İşin başı İslam’dır, direği namaz, zirvesi ise cihaddır. Bütün bunların anahtarını söyleyeyim mi?” diyerek, iki parmağı ile dilini tutar gibi göstererek, “Tüm bunların anahtarı da dilini tutmaktır.” buyurmuştur. İki et parçasına sahip olana verilen cennet garantisinin yüzde ellisi dili tutmaktan geçmektedir.Bir Akhisar sokağında 30-40 sene öncesinde çocuklar arasında geçen konuşma:
- Mırat, mısırdan bana da getcen mi?
- Getcem tabi.
- Söz mü len?
- Hemi de erkek sözü!

Çocukluk yıllarında ağızdan çıkanların çoğu boş konuşma. Bugünkü tabirle lakırdı. Ama “söz, hem de erkek sözü” şeklinde ifade edilince asla geri dönemeyeceğin bir senet olurdu. Gözümüze sahip çıkıp, inandıklarımızı görmek ile müminliğimiz için önemli bir seviyeyi yakalayabiliriz. Dilimize, sözümüze sahip çıkmak ile de zirvesi cihad olan bir işin anahtarını elimizde tutmamız mümkündür. Ağzımızdan çıkanlara sahip olup, yerine getirmek için Müslüman olmamız yeterlidir. “Ben öyle söyledim; ama söz vermedim ki.” şeklinde bir ifade, insan için 30-40 sene öncesinde kalmış çocukça bir bahanedir. İnsan, çocuklara gelecekte varacağı yeri gösterebilmenin adıdır. Evet, hepimiz çocuktuk. Ama bir ömür çocuk kalmanın gereği yoktur.İnsan, 40 yaşında vahye muhatap olma olgunluğuna ulaşmanın ismidir. Sözün en güzeli insana kırk yaşında iken vahyedilmektedir. Ve sözlerin en güzelini vahye muhatap olanların en sevgilisinden duyduk 14 asır önce: “Oku! Yaradan Rabb’inin adı ile oku!”Tabiî, duymayanlar ve duymak istemeyenler de oldu. Hatta kulaklarına tıkaçlar yaptılar. Ve Beytullah’a tazime gelenleri uyardılar: “Kulaklarını tıka, onu dinleme, gençlerimizi etkiliyor, seni de etkilemesin.”Ancak onun sözü öyle tesirliydi ki kadın, erkek, çocuk, her kesimden insanı etkiliyor, kulaklardaki tıkaçları aşıp öze ulaşıyordu. İnsanın özüne, yani gönle.Bugün söz söyleme sırası bizlerde. Kulaklardaki tıkaçlardan başka -moda tabirle- dezenformatik pek çok enstrüman var, sözün ulaşmasını engelleyecek. İnternet, tv, futbol, kariyer ve diploma kursları gibi. Her engeli aşmanın bir yolu ve her yılanı deliğinden çıkaracak bir sözü olan insan, özü de bulmuş insandır. En azından bulma çabası olandır. Taşıdığı mesajı ulaştıracağı bir toplum, o toplum içinden seçeceği kardeşleri ve ekibi olmalıdır. Ki iyilikleri emredip kötülükleri yasaklayabilsin. Emir ve yasaklar içinse riyaseti olmalıdır.Artık kült olmuş bir söz vardır: “Kral olunmaz, kral doğulur.” Doğrudur. Bu söz; padişah, sultan, emirler ve patronlar için de geçerlidir. İnsanın özüne yakışan ise patronluk değil, liderliktir. Ama liderlik -reislik- ise doğum ile olmaz, çaba ile olur. Kavmine emreden değil, hizmet edendir reis. Arkadaşı bir taş bağlarken karnına iki taş bağlamanın adı da aynıdır. Attığı her adımı, yaptığı her işi ve her sözü salt bugün için değil, gelecekteki tezahürlerini de düşünerek sarf eder. Feraset bunu gerektirir. Ancak ferasetin gelmesini beklemek beyhudedir, asıl olan feraset sahibi bir tutum geliştirerek hareket etmektir.

Ferasetli bakışa sahip olmanın bir şekli de göze sahip olmaktır. Görmemiz ve görmememiz gerekenler arasındaki dengeyi kurabildiğimizde söylememiz gerekenler ile söylemememiz gerekenler arasında da güçlü bir denge kurabiliriz. Bu fonetik yapı hayırlara motor ve şerlere fren olacak sözümüzü özlere ulaştırabilir.Çünkü insan vahye muhatap oldu. Çünkü gerçekten taşınması zor bir yüke talip oldu. Bunu iletebilmek için emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalı, hikmet ve güzel sözle hitap etmeliyiz. “Sesimiz değil, sözümüz güçlü olmalı, çünkü taneleri besleyen yağmurlardır, gök gürültüleri değil.”
İşin özü de budur.

Yavuz Selim Taştekne
ystanbul@msn.com

0 yorum:

Jazakallahu Khayr